Tasarım, insanlık tarihi kadar eski bir olgu. Mağara resimlerinden dijital arayüzlere kadar, görsel iletişim her zaman toplumun ayrılmaz bir parçası oldu. Ancak günümüzde, özellikle profesyonel tasarım süreçlerinde, tasarımcılar sıklıkla “anlaşılmamak” gibi bir sorunla karşı karşıya. Peki, yaratıcılığın ve işlevselliğin buluştuğu bu alanda, iletişim kopukluğunun temel sebepleri neler?
1. Tasarımın “Soyut” Bir Meta Olması
Tasarım, somut bir ürün kadar net tanımlanamayan bir kavram. Bir sandalyenin kaç kilo çektiğini ölçebilirsiniz, ancak bir logo tasarımının “duygusal etkisini” sayılarla ifade etmek zordur. Tasarımcılar, renk psikolojisi, tipografi hiyerarşisi veya kullanıcı deneyimi gibi soyut unsurlarla çalışırken, müşteriler genellikle “güzel görsün” veya “gözüme hitap etsin” gibi belirsiz taleplerle gelir. Bu iki dil arasındaki uçurum, anlaşmazlıkları besler.
2. Terminoloji ve Jargon Farkı
Her meslek dalının kendi jargonu vardır, ancak tasarımın dili özellikle dışarıdan karmaşık görünebilir. “Grid sistemi”, “negatif alan”, “responsive tasarım” gibi terimler, müşteri için anlamsız birer kelime yığınına dönüşebilir. Tasarımcılar, bu kavramları basitleştirmedikçe, müşteri tarafından “anlaşılmaz” olarak etiketlenebilir. Öte yandan, müşterilerin “daha canlı renk” veya “daha şık” gibi subjektif geri bildirimleri de tasarımcılar için net bir yol haritası sunmaz.
3. Beklentilerin Uyuşmazlığı
Tasarım sürecinin ne kadar zaman aldığı, revizyonların kaç kez yapılacağı veya maliyetin neden “yüksek” olduğu, sık sık tartışma konusu olur. Birçok müşteri, tasarımın “birkaç tıkla” tamamlanabileceğini düşünürken, tasarımcılar araştırma, konsept geliştirme ve test süreçlerine saatler harcar. Bu durum, müşterinin “Neden bu kadar pahalı?” sorusuyla ve tasarımcının “Değerimi bilmiyorlar” yakınmasıyla sonuçlanır.
4. Öznel ve Nesnel Değerlendirme Çatışması
Tasarımın kalitesi çoğunlukla kişisel zevklere dayandırılır. Müşteri, “Benim zevkime hitap etmiyor” dediğinde, tasarımcı bu geri bildirimi “mesleki bir eleştiri” olarak algılamaz. Oysa tasarımcılar, hedef kitlenin demografik verileri, renk teorisi veya kullanılabilirlik testleri gibi nesnel kriterlere dayanarak karar verir. Bu iki bakış açısı çarpıştığında, ortak bir dil bulmak zorlaşır.
5. Toplumda Tasarım Bilincinin Eksikliği
Tasarımın bir “lüks” değil, stratejik bir yatırım olduğu henüz yeterince kavranmış değil. Birçok kişi, tasarımcıyı “çizen kişi” olarak görürken, aslında tasarımın marka kimliği, kullanıcı sadakati ve hatta satış rakamları üzerindeki etkisi göz ardı edilir. Bu bilinç eksikliği, tasarımcıların çabalarının hafife alınmasına yol açar.
Çözüm Önerileri: Köprüyü Nasıl Kurabiliriz?
- Eğitim ve Şeffaf İletişim: Tasarımcılar, müşteriyi sürece dahil ederek terimleri basitleştirmeli ve her adımın arkasındaki mantığı anlatmalı. Örneğin, “Bu mavi tonu, güven hissi verdiği için seçtim” demek, müşterinin bakış açısını değiştirebilir.
- Beklenti Yönetimi: Proje başlangıcında süreç, revizyon sayısı ve maliyet net bir şekilde paylaşılmalı.
- Veriye Dayalı Tasarım: Subjektif yorumlar yerine, A/B testleri veya kullanıcı geri bildirimleri gibi nesnel verilerle kararlar desteklenmeli.
- Toplumsal Farkındalık: Tasarımın iş dünyası ve toplum için önemini vurgulayan kampanyalar, uzun vadede bilinç oluşturabilir.
Sonuç: Empati ve Profesyonellik
Tasarımcıların anlaşılmaması, tek taraflı bir sorun değil. Müşterilerin de süreci öğrenme çabası göstermesi, tasarımcıların ise iletişim becerilerini geliştirmesi gerekli. Unutulmamalıdır ki, iyi bir tasarım, ancak karşılıklı güven ve anlayışla ortaya çıkar. Tıpkı bir tablonun hem renk hem de kompozisyonla anlam kazanması gibi…





